AB felsefesi
Avrupa Birliği 28 ülkeden oluşan siyasi, ekonomik bir topluluktur. Bu birliğin temelleri Avrupa Ekonomik Topluluğuna dayanır. 1992 yılında ekonomik topluluk Maastricht Antlaşmasıyla Avrupa Birliği adını alır. Böylece topluluk sadece ekonomik anlamda değil siyasi anlamda da birlik ve bütünlük içerisinde olmayı kendisine hedef seçer. Dünya’daki siyasi düzen ve ekonomik düzen üzerinde inisiyatifini arttıracak bir baskı oluşturmayı başarır. Dünya GSMH’nın yüzde 30’unu yani yaklaşık olarak 18.7 trilyon dolarını elinde barındırır. Ayrıca Birliğe üye olan 28 ülkeden 22’si NATO askeri paktına da üye ülkelerdir. Bunun yanında AB’nin üç büyük üyesi Fransa, İngiltere ve Almanya aynı zaman da, BM meclisin tek veto hakkına sahip olan beş artı bir üyesidir.
Bu özellikleriyle büyük bir kuruluşu andıran AB, kendi içerisinde ki ekonomik engelleri de kaldırarak insanlarına yüksek refah sağlamayı başarabilmiştir. Türkiye’nin de, üye olmaya çalıştığı AB, kendisini her ne kadar bir Hıristiyan birliği olarak lense etmese de, kuruluşunda ki temel faktörler arasında din, Hıristiyanlık olarak bir nevi tecil edilmiştir. Bu sebeple bizlerin 2000’li yıllardan beri süregelen AB’ye girme çalışmalarımızda mesafeleri ağır ağır kat edebilmemiz, AB ile ilişkilerine bakıldığında, bizden daha aşağı olan Güney Kıbrıs’ın hemen AB birliğine dahil edilebilmesine anlam verebiliriz.
Birlik kendisini demokratik bir toplum olarak lanse etmiş olsa da, ve bu demokratik değer ve kriterleri tüm insanların yaşaması gerektiğine inandığını söylemiş olsa da, bunun için kendisini vazifeli addetmiş gibi gözükse de, dünya siyasi arenasında demokratik hak ve özgürlüklerin ancak ve ancak kendi coğrafyaları için yaşanabilir olduğunu temel görüş edinmiş ve buna göre diğer milletlerin demokratik haklarına atılan okları, meşru görebilmiştir. Bu sebeple bugün kendisinden başka bir birlik düzeninin temellerinin başka coğrafyalarda atılmasına engel olmak istemekte, müreffeh bir hayatı yalnızca kendisinin bir nimet olarak dağıtabileceğini kanıtlamak istemektedir.