Fordizm
1920’li yıllara dayanan kitlesel üretimi karşılayan bir tanımdır. Henry Ford ile özdeşleşmiştir. Çünkü Henry Ford o zamanların ilk arabasını üretmiş, bunu da kitlesel bir mekanizmaya tabi kılmıştır. O zamanları anlatan Henry Ford’un meşhur bir sözü vardır. Bu söz “İnsanlar siyah olması kaydıyla istedikleri arabayı alabilirler” sözüdür.
O zamanlarda şimdiki gibi müşteri memnuniyeti anlayışı yoktu. Müşteri memnuniyetinin yanında çalışanların hak ve özgürlükleri gibi kavramlar daha keşif edilememişti. Çalışanlar yani işçiler vasıfsız bir eleman olarak görülüyordu. Bunlara fabrikalarda işleyen makineler gibi ufak işler veriliyor, ne yaptıklarından haberi olmayan bir mekanizma gibi çalışıyorlardı. O zamanın insanı ruh bakımından çökmüş, sadece maddi bir varlık olarak tanımlanıyordu. Müşterilerin tercih etme hakkı yoktu. Sadece yapmaları gereken kitlesel bir tüketim mekanizmasının paslanmaz çarkları olmalarıydı.
Ancak bu sistem giderek büyüyen kitle üretiminin yığılan malları arasında bir buhrana uğradı. Yığınla depolarda satılamayan malların maliyetleri fabrikaları çökertti. İşsizlik arttı. Kıtlık baş gösterdi. İflas eden fabrikaların ardı arkası kesilmedi. 1939 Buhranı denilen bu döngü, fordizm mantalitesinin sorgulanmasına ön ayak oldu. Bu sayede üretim şekline bir ruh katıldı. İnsanların tercih haklarına saygı gösterilmesi gerektiği anlaşıldı. Daha renkli üretim ve bunun peşinde daha renkli bir tüketim mekanizmasının oluşturulması sağlanmaya çalışıldı. Yeni dünyanın temelleri böylece atılmış oldu. Kitle kültürü daha spesifik bir arzuya büründü.
Yeni tarzlar, moda, eğlence kültürü, pop kültürü, gece hayatı gibi çeşitli tüketim mekanizmaları insanın kendisini keşif etmesi ve parasını harcamakta daha çok alternatiflere sahip olması için planlandı. İnsan parasını harcamalıydı. Bunu da istediği şekilde yapmalıydı. İşte Fordizm mantığını sona erdiren yeni vasıflar bu saydıklarımız oldu. Halbuki Fordizm sisteminin ana maddesi üretimin çeşitlenmesi değil, standart bir halde yapılmasıydı.