Hümanizm felsefesi

Hümanizm kavramının anlamı tam olarak bilinmese de, günlük hayatta birçok insan hümanizm ile ilgili söylemlerde bulunur ve çoğu da kendini bir “hümanist” olarak tanımlar. Seküler bir düşünce bütünü olan hümanizm, doğaüstü inanışların tamamını reddeder. İnsanların ahiret, yaratıcı gibi ruhani ve dini meseleler ile ilgilenmek yerine dünya hayatına odaklanması gerektiğini savunan bir felsefe akımı olan sekülerizmin Rönesans sonrası yeniden yorumlanması ile oluşan hümanizm, Türkçede “insancılık” olarak kullanılır. Hümanizm ile ilgili olarak birçok farklı düşünce bulunmakta ve çoğu düşünür de hümanist düşüncenin kendi içinde çeliştiğini öne sürmektedir.

Farklı ekollerin hümanizmi eleştirmesindeki en büyük neden, bu düşünce sistematiğinin dini ve ruhani olaylara yaklaşım biçimidir. Hümanizm tüm doğaüstü varlıkları reddeden bir düşünce olsa da, yine de bu düşüncenin insanların inançlarını hedef almadığı yaygın bir biçimde dile getirilmiştir. Oysa ruhani kavramları reddeden bir felsefi düşüncenin inançları hedef almaması pek de mümkün gibi görünmemektedir. Bu nedenle hümanizm, çoğu zaman agnostisizm ve ateizm gibi düşüncelerle bütünleşmiştir. Agnostizm, Tanrı’nın varlığının bilimsel olarak tespit edilemeyeceğini ve dünya üzerindeki hiç kimsenin Tanrı ile ilgili bir şey bilemeyeceğini savunur. Hümanizmin agnostik düşünceler ile bütünleşmesinin temeli de bu iki farklı düşüncenin birbirine entegre olmaya müsait tabanlara sahip olmasıdır.

Teolojik açıdan incelendiğinde çok farklı anlamlarda kullanıldığı fark edilen hümanizmin, bu aşamada hangi yönden ele alındığına bağlı olarak anlam kazandığı unutulmamalıdır. Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde zannedildiğinin tamamen aksine, hümanizm dinlerin ortaya koyduğu düşünceler ile paralellik gösteren bir felsefe akımı değildir. Zira hümanist düşünce teolojinin gerçek olay kabul ettiği kavramların tamamını mistisizm olarak yorumlar ve bu tür kavramları baştan reddeder. Her sınıftan insanın eşit derecede sevilmesini ön gören hümanizm, bunu yaparken din, Tanrı ya da diğer ruhani kavramlar ile ilgilenmez. Oysa teolojik düşüncelerde insana olan sevgi, sevginin kaynağı ve insanın yaratıcısı olan Tanrı ile özdeşleştirilmektedir.

Antik Yunan’dan İslamiyet’in hakim olduğu Arap coğrafyalarına kadar birçok farklı bölgede ve farklı zaman dilimlerinde izlerine rastlanılabilen hümanizm, günümüzdeki kullanıldığı anlamını Rönesans sonrası dönemde kazanmıştır. Ayrıca Buda ve Konfikçüş gibi düşünürler de hümanizm benzeri bazı düşünce ve öğretiler geliştirmiştir. Hümanizmin birçok ateist düşünce ile temellendirilmesinin bir diğer nedeni de, hümanist düşüncenin insanı özel bir varlık olarak görmemesi ve diğer canlılar ile insanın eşit olduğunu kabul etmesidir. Doğacı yani natüralist bir felsefi bakış açısı ile evrene ve insana yaklaşan hümanizm, mutlak doğrunun da kişisel ve ortak bilincin gelişmesi ile anlaşılabilecek kavramlar olduğunu savunur.

Rahnansaika