Mezhepsizlik meselesi
Daha önce yazdığımız İslam mezhepleri konusunda, hak mezheplerden bahsetmiştik. Şimdide bu hak olan mezhepleri devre dışı bırakmayı gaye edinen, mezhepsizlik konusuna değinmek istiyorum. Malumunuz üzere mezhep, yol , usul, metot demektir. Mezhepsizlikte bunun tam tersi, metotsuzluktur. Dolayısıyla mezhepsizliği savunanlar, din işinde veya dünyalık bir işte metot edinmeden muvaffak olunamaz, hakikat kaidesini ret etmiş oluyorlar. Kaldı ki bir metot gereksinimi, İslam dini konu olunca, daha da önemli oluyor. Çünkü İslam dini, ilmi farz kılmış, bunun için Müslümanların çalışmasını, dinini öğrenmesini emretmiştir. Allah’ın indirmiş olduğu kitap, mücmel olan Efendimiz (S.A.V) tarafından açıklanmıştır. Bu açıklamaların hepsine sünnet diyoruz. Müçtehitlerin İslam kaidelerini titiz çalışmalarla bir araya getirerek oluşturdukları fıkıh ilmi, başta Kuran-ı Kerim, daha sonra sünnet, icma ve kıyasın bir neticesidir. Aslında dört ayrı ahkam çıkarma usulu olarak gözüken bu yolların dayandığı kaynak birdir. Oda Kuran-ı Kerim olmaktadır. İşte mezhepsizlik meselesi bu noktada yaptığı itirazlar neticesinde ortaya çıkıyor. Temel olarak dedikleri, Kuran-ı Kerime kimsenin onda olmayan bir şeyi yükleyemeyeceği –taki bu peygamber bile olsa- bu sebeple, müçtehitlerin çıkardığı hükümler Kuran’dan değil, kendi yorumlarından kaynaklanmıştır deyip, mezhepleri ret etmektedirler. Burada Müslümanlara gösterdikleri yol ise, Kuran’da her şeyin var olduğu ve anlaşıldığını söyleyerek, kendilerinin sadece Kuran’dakileri uygulamalarını söylemektedirler. İslami olmayan bu sapık düşünce, dinsizliğe kurulan bir köprüdür. Çünkü Kuran’ı Kerim, mealinden alınıp okunarak, üzerinde düşünülüp, metot çıkarılabilecek bir kitap değildir. Bu işin erbabı olan müçtehitler –ki bunların ilim sahibi oldukları malumdur- bir meseleyi anlamak ve çözmek için Peygamber efendimizin hadislerini bulmaya toplamaya çalışmışlardır. Çünkü Efendimiz (S.A.V) Kuran-ı Kerimi kendisi açıklamıştır. Onun vazifesi Kuran-ı Kerimi Müslümanlara açıklamaktı. Eğer Kuran-ı Kerim, meallerinden çevrilip, anlaşılabilecek, metot çıkarılabilecek bir kitap olsa idi, bunu ilk olarak ilmi otoriteleri kanıtlanmış müçtehitler yapardı.