Simya Bilimi

Arapça kaynaklarda geçen ve sonrasında İngilizceye “Alchemy” olarak çevrilen simya terimi, aslında doğanın gerek fiziksel gerekse de ruhani yönden araştırılması ile ilgili bir kavramdır. Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun 1988 yılında yayımlanan ve dünya çapında ses getiren romanı “Simyacı” ile birlikte adından söz ettiren bir antik öğreti, popüler kültür tarafından kısa süre içinde benimsenmiştir. Kimya, fizik, tıp, astronomi ve özellikle metalürji bilimleri ile birlikte anılan simya terimi çoğu zamanda spiritüalizm, mistisizm ve semiotik araştırmalar ile birlikte anılmıştır. Sanatı da bünyesine katan simya kavramı günümüzde çoğu insan tarafından antik medeniyetlerin kadim bir bilimi olarak görülmekte ve bu nedenle de simya ile ilgili konulardan bahsederken “simya bilimi” tabiri kullanılmaktadır.

Bilinen insanlık tarihinde geriye gidildikçe insanoğlunun simya ile ilgili kapsamlı çalışmalar yaptığı ve birçok “simyacının” tarih sahnesine çıktığı görülür. Yazılı belgelere göre 2 bin 500 yıl öncesinde dahi simya ile ilgilenen insanlar olduğu görülebilir ki, simyacılık olarak tanımlanan bu faaliyetlerin toplumsal boyutta yapıldığı dahi söylenebilir. Mezopotamya kültüründe etkileri görülen simyacılık uğraşları daha da uzaklara giderek, Eski Çin medeniyetlerinin dahi ilgisini çekmiştir. Arkeologların ve tarihçilerin yaptığı araştırmalar, İran ve Hindistan coğrafyasındaki eski toplumların da simyacılık üzerine çalışmalar yaptığını ortaya çıkartmıştır.

İnsanoğlunun en eski ilgi alanlarından biri olan simyacılık Antik Dönem medeniyetlerinin ilgisini çektikten sonra önce Romalılara daha sonra da Yunanistan aracılığı ile Avrupa’ya yayılmıştır. Roma İmparatorluğu döneminde yapılan simyacılık çalışmaları Avrupa coğrafyasını etkilediği kadar İslam coğrafyasında yaşayan toplumların da ilgisini çekmiştir. Günümüzde simyacılık ile ilgili konuşulan konuların oldukça büyük bir bölümü, Avrupa kökenli simya çalışmalarının ve çoğunlukla da Hermes Trismegistus’un eseridir. Batı tarihinin tartışmasız en ünlü simyacısı olan Hermes Trismegistus tarafından geliştirilen felsefi ve spiritüel sistematikler doğrultusunda şekillenen günümüzün simya kavramı, bu ünlü simyacının ismiyle anılan Hermetizm akımı tarafından inşa edilmiştir.

17. yüzyıl dolaylarında Hermetizm ile simyacılık öğretilerinin harmanlanması sonucunda birçok efsanevi öykü ortaya çıkmıştır. Çoğu insan simyacılık öğretisinin kadim toplumlardan kalan gizli bir sanat olduğuna ve bazı gizli simyacıların değersiz madenleri altına dönüştürebildiğine dahi inanmıştır. Avrupa tarihinde sanatsal etkinliğinde arttığı Erken Modern Dönem itibarıyla simya daha çok kimya bilimi ile ilişkilendirilmiş ve “madenleri dönüştürme” olarak algılanmıştır. Günümüzde tarihçiler kadar filozofların da ilgisini çeken simya akımı, sanattan mistisizme birçok farklı tutum ile yakın ilişki halinde olduğundan araştırılmaktadır. Simya her ne kadar mistik ve spiritüel öğelerle süslü olan bir öğreti olduğu için günümüzde bilimadamları tarafından “gerçekdışı” olarak kabul edilse de, modern endüstride  kullanılan birçok hammadde eski simyacılar tarafından bulunmuştur.

Rahnansaika