Sinema tarihi
Sinema sanatının her ne kadar yüzyılımızda yaşanan teknolojik gelişmeler ile insanların ilgisini çekmeye başladığı düşünülse de, aslında insanlar beyaz perdeyle tanışmadan çok daha önce ardı ardına çizilen görüntülerin hareketli bir görüntü oluşturduğunu bilmekte ve bu büyülü çizgilere büyük bir merakla yaklaşmaktaydı. Günümüzde insanların sinemada büyük keyifle film izleyebilmesini sağlayan teknik özellik, tamamen insan beyninin dış dünyayı algılama biçiminden kaynaklanır. İnsan beyni gözün gördüğü görüntüler ortadan kaybolsa dahi çok kısa bir süre daha bu görüntüyü algılamaya devam ettiğinden, sinema perdesine ardı ardına yansıyan film karelerini hareketli bir görüntü olarak algılamamızı sağlar.
1830’lardan itibaren “zoetrope” gibi aletlerle seri halinde çizilmiş resimlerin insanlara hareketli görüntü olarak sunulmasının dahi sinema tarihinin başlangıcı olduğu kabul edilebilir. Edward Muybriagef isminin sinema tarihinin önemli parçalarından biri olması da, devam eden süreç içerisinde insanoğlunun “fotoğraf” kavramıyla tanışmasıyla yakından ilişkilidir. 1840’larda Avrupa coğrafyasında yaygınlaşmaya ve insanların ilgisini daha da çok çekmeye başlayan fotoğraf makinelerini kullanan Edward Muybriagef, hareketli görüntüler üzerine çalışmalarına başladı.
Nihayet 1877 yılında yan yana koyduğu fotoğraf makineleri yardımıyla koşan bir atın seriler halinde resimlerini çekmeyi başaran Muybriagef, dönen bir diskin içine yerleştirdiği bu fotoğraflar ile ilk defa “hareketli görüntüyü” ortaya çıkarttı. 1882 yılında aslında bir fizyoloji uzmanı olan Fransız bilim adamı Etienne Jules Marey, kuşların kanat hareketlerini incelemek için “bir saniyede 12 resim” çeken yeni tip bir fotoğraf makinesi icat etti. Ancak günümüz sinemasının gelişmesine en büyük katkıyı, şüphesiz Hannibal Goodwin ve George Eastman yapmıştır.
1887 yılında Amerikalı bir araştırmacı olan Hannibal Goodwin, fotoğraf filmi olarak ilk defa selüloit katmanı kullanmaya başladı ve böylece hareketli görüntüler için mükemmel bir hammadde oluşturmuş oldu. Goodwin’in icadından bir sene sonra 1888’de George Eastman da bu selüloit filmi makaraya sarmayı düşündü. Eastman’ın selüloit filmi makaraya sarılı bir şekilde kullanma fikri çok kısa bir süre içerisinde dünya genelinde kabul gördü ve hızlı bir biçimde makaralı filmlerin seri üretimi başladı. Thomas Alva Edison’un yanında çalışan bir mühendis olan William Kennedy Dickson ise tarihte “kamera” olarak adlandırılabilecek ilk cihazı geliştirerek, sinema sanatının günümüze gelmesine büyük bir katkı sağladı.